Hala öyle mi bilmiyorum ama bir süre önce İstanbul plazalarında çalışanlar arasında en fazla paylaşılan hayal Ege’de bir sahil kasabasına
yerleşmek ve bir minik, şirin kafe açmaktı. Bu işleri kolay sanıyor ve romantik bir hayal peşinde uzaklara bakarak iç çekiyorduk. Hazır yaz kapıdan bakar ve tatil planları yapılırken hala o rüyayı görenleri uyandırmayı kendime borç bilirim.
Ben yaptım bunu. 9 sene önce bıraktım işi gücü ve çocukları alıp taşındık Ayvalık’a. 7 sene de yaşadık üstelik. Yani sallamıyorum, deneyim paylaşımından bildiriyorum. Bu iç göç olayının gerçek bir içe göç olduğunun farkına varmak önemli arkadaşlar. Hayatında hiç kasabada yaşamamış, saksıdaki çiçek hariç toprakla uğraşmamış, kaloriferli eve doğmuş ve tenha ne demek deneyimlememiş kişiler bu hayale ne kadar temkinli yaklaşırlarsa haklarında o kadar hayırlı olur diyeyim, siz anlayın.
Eğer sizin gibi göçen birileri olursa kasabada, harika. Kafa dengi çıkarlarsa hele tadından yenmez. Bu konuda biz çok şanslıydık. Fazlasıyla uyumlu kişiliğim de işime yaradı elbette bu aşamada. Yoksa kasaba halkı ile buluşacağınız tek nokta… pek yok. Naif Anadolu insanı diye bir romantiklik sizi sadece hayal kırılığı yaşayan enayi yapar, o kadar. Öyle bir şey sadece 68 romancılarının eserlerinde hayali kahraman olarak var emin olun.
Ergenlik dönemindeki can sıkıntısını hatırlıyor musunuz?
İşte benzeri bir durağanlık ve ne yapacağını bilememezlik hasıl oluyor kasabalara, kışın tatilciler çekilince ortalıktan. Oteller kapanıyor, sahiller kendi hallerine bırakılıyor, şehir sessizliğe vuruyor kendini. Bu aşamada eğer
okula giden çocuğunuz,
Halk Eğitim’lerin envai çeşit eğitimleri ile hemhal olma isteğiniz veya
dayanışma toplulukları ile gönüllü işler yapma motivasyonunuz varsa harika.
O sessizliği işe yarar bir sesle doldurma şansınız var demektir. Can sıkıntısını çözebilirsiniz. Ayrıca kendi kendine yetebilen ve insanlardan sıtkı sıyrılacak denli yorgun biri iseniz, kendinizi balık tutmaya, yazmaya veya okumaya da verebiliyorsanız yine yırttınız demektir. Değilse sıkıntı büyük demektir.
Bir de işler var elbette. Emin olun kasabalıların bahçe içindeki tek katlı güzelim evlerini yıktırıp aparman dairesine geçmelerinin özenti dışında bir sebebi daha var; konfor!
Bahçenin sürekli ilgi istemesi, sobanın işi ve pisliği, çatısı, rutubeti, böceği ile müstakil evin bitmeyen ilgi isteği insanı sağlam yorar. Bu durumu kendilerinin temizlemediği doğalgazlı ve kapıcılı, her türlü ihtiyaç için kuryenin kapıya geldiği evlerinin konforlu salonunda oturan bir insanın anlamasını beklemek haksızlık. Yok ya, korkmayın doğalgaz olmasa da ısı pompası veya merkezi sistem kutsal kuryelik müessesesi ile beraber kasabalara erişti, merak etmeyin. Yine de bahçıvan olayı sıkıntı, o yaban otları her gün temizlenecek, bahçe sulanacak, ne kadar baksanız da bir türlü şık görünmeyecek. Bu konu hala gelişime açık alanlardan.
Gelir olayı
da buna bağlı olarak şehirdeki ile pek de farklı değil aslında. Yani şehirden gelen her türlü konfor kendi harcama kalemini de kasabada getiriyor. Yine de ulaşım, kıyafet ve dışarıdan yemek konusunda giderlerin azalması mümkün. Tasarrufa en açık gider kalemi ise çocukların okulu ve sosyal faaliyetleri oluyor. Eğer kasabanın lokasyonunu iyi tayin ettiyseniz başarılı bir devlet okuluna ve neredeyse bedava sosyal ve sportif faaliyetlere erişim mümkün. Yabana atılacak bir durum değil emin olun.
Kendi deneyimimi değerlendirecek olursam, hiç pişman olmadım. Her türlü anlamlı ve verimli bir süreç oldu benim için.
Çocuklarım büyürken onlara eşlik edebildim. Günde üç öğün beraber yemek yedik, 3 ay tatil yaptık en azından.
Gönlümü doyuracak onlarca gönüllü faaliyet yaptım. Kendimden memnun ve huzurlu olmamda payları çoktur.
Bünyeme yüzlerce kitap, onlarca yeni özellik kattım. Bir anlamda güncelleme oldu.
Dinlendim. 20 yıllık yoğun çalışmanın üstüne nefis oldu.
Ev ve el üretiminin hakkını verdik. Sonra bunları aynı hakka dayanarak keyifle tükettik.
Sonra bizim için zamanı doldu ve başka bir maceraya yelken açtık.
Bu süreçte kasaba hayatını bizden daha çok seven olduğu gibi iç göç mağduru da epey insanla tanıştık. Kasaba hayatının zor olduğunu, her bünyenin bunu kaldırmasının mümkün olmadığını ve ciddi düşünenlerin daha da ciddi araştırıp değerlendirmesi gerektiğini bilecek kadar deneyim sahibiyim.
Ama olur da uyum sağlarsanız, var ya……
Ben de eşimle kovid sonrası Seferihisar in bir köyünde 4 sene yaşadım. O yazlikci cekilmesi ardından gelen boşluk anlatilmaz yaşanır bir an. Ben de hiç pişmanlık duymadım. Ailem sürekli en verimli yıllarının emekli gibi orada mi yasayacaksiniz diye başımızin etini yese de ben boyle düşünmüyorum. Kendimle ve esimle olan ilişkime çok acayip bir derinlik kattı çünkü gerçekten birkaç kafa dengi komşumuz dışında bazı haftalar kimseyi görmeden günler geçiyordu. İçsel kaynaklarımızı güçlendirmek için çok kıymetliydi. (Apartmanda büyümüş bir İstanbul çocuğu olarak sobalı ev evet zordu)
Ben mümkünse 4 ay yaşayayım ama öyle kafe açayım bahçeme çiçekler ekeyim değil hani. 4 ay anam babam önüme gelsin yemekler ben de ayağımda şıpıdıklarla işte... Yoksa o dediklerin eğer ki bünye kabul edecek güçte değilse ezer adamı.