Annelik en çok ekmeği yenen kelimelerden biri. Kadınlık da öyle. Yazın ve yayın alanlarında da erkek egemenliğinin muhtemel sonucu bu elbette. Bilmedikleri konularda ahkam kesmek denince de elinde az bir güç olan erkek gelmiyor mu gözünüzün önüne? 2000`lere kadarki dönemde genel olarak kadın yazarların erkeksi yazılarına, roman denince sadece romantik yazını anlayanlan kadın okurlar eşlik edince ortaya çıkan manzara feminist hareketin yaygınlaşması ile değişti. Veya çocuklarımın yaşayacağı dünyaya bakıp böyle düşünmek içimi rahatlatıyor diyelim.
Okumak gerçekten insanı bambaşka bir seviyeye çıkarıyor. Görmek, paylaşmak, değerlendirmek de öyle elbette. Fakat okuyan insanın hayatı yaşama ve anlama açısı bambaşka. Bunu etrafımdaki gezginlerden ve göçmenlerden de net görüyorum. Buenos Aires`e gelmiş ama bir müze, bir sergi gezmemiş, kültürü ve toplumu hakkında bir şey okumamış insanların Arjantin`e bakışı çok farklı. Futbol, tango ve et üçgeninde bir ülke!!!
Annelik ve kadınlıktan nereye geldi mevzu. Bu bilinç de kendi haline bıraksan nereye akacağını şaşırıyor. En iyisi kontrolü ele almak sanırım.
Özellikle roman ve öykülerdeki kadın ve anne hikayelerinden yaşamın en heyheyli dönemlerinde de, sıradanlığın tüm durağanlığı ile hakim olduğu zamanlarda da hayatın ve insanın akışına yön verenin, yükünü sırtlananın kadın olduğuna ikna olmamak mümkün değil. Çuvalı taşıyan erkek deseniz de, hangi çuvalın nereye taşınacağına ve içine ne konulacağına kadın karar veriyor. Kadının söz hakkı olmasa da ortadaki sözü o taşıyor. İşte esas cesaret ve güç budur.
Ama kendimizi kandırmayalım. Kadın olarak daha çok kendimizi sakınarak okumak ve çalışmak zorunda kaldığımız, anne olduğumuzda kariyerimizi sürekli dengelemekle yükümlü olduğumuz günlük hayat gerçeklerini atlamayalım.
Geçenlerde buraya eğitim amaçlı gelmiş bir baba ile tanıştım. Beni boşanmış bir baba olarak, ebeveyn olmanın ne kadının ne de erkeğin hayatını etkilemediği, çocuğu hakkında her türlü sorumluluğu anne ile beraber taşıdığına ikna etmeye çalıştı. Ben de ona annenin başka bir kıtada eğitim alma şansını, şu anda çalışan yalnız bir anne olarak annenin yaşadığı fiziksel koşullar ve şanslar ile onunkinin aynı olduğunu mu düşündüğünü sordum. Erkeklerin bu naif olduğunu düşündükleri ve inançla savundukları sığ bakış açıları deli ediyor beni. Açın bakın platformalarda baba olduklarından hiç bahsetmeyen erkeklerin kariyer hedeflerinden bahsettikleri yazılar dolu. Kadınlar ise anne olduklarından itibaren tüm hayat yollarını çocuğun da dahil olduğu denklemlere göre şekillendirirler. Genellemeler genelde sıkıntılı olsa da bir konuyu anlatmakta epey işlevseldirler. Bu sebeple rahatça genelliyorum ama gerçeğe yakın değerlendirmeler olmadığını söyleyemez kimse değil mi?
Neyse, hem çocukları, hem aile genelini ne hediye alacağız, nasıl kutlayacağız sıkıntısı ile geren bir anneler gününde bu yazı da neyin nesi? Annesi olmayanlar damarını kullananlara da, söylemek isterim ki, anne insanın içindeki duygularla varoluyor. Kutlamak için değil, ilişkimizi kutsamak için değerlendirelim bu günü. Varsa onunla, yoksa içimizde onun anılarıyla. Babalar gününde neden ölüm gelmez insanın aklına da, anneler gününü mutlaka bir yerinden ilişkilendiririz mesela?
Neyse gerilmenin gereği yok. Anneyiz ve evladız sonuçta. Ha bugün, ha geri kanal günlerde, farketmez. Siz hayatın hakkını verin. Bu hem annelere, hem çocuklara ve bakmayın ama hem de babalara en güzel kutlama. Biz kadınlar yaşamı bir festival havasında yaşamaya muktediriz. Buna inanmakla başlayacak insanlığın devrimi belli ki…