Yaklaşık 2 yıldır Latin Amerika`nın Paris`i denilen Buenos Aires`te yaşıyorum. Kendimi bildim bileli de bu coğrafyanın edebiyatını çok severek okuyorum. Çok gezmedim evet ama havası, suyu, iklimi ve en çok da insanı ile cpüirafya beni içine çekti. Gezginlerin kıtadaki videolarını izlerken aslında gerçeğin algılarımız ile ne derece farklalaşabildiğini bir kez daha farkettim. Aslında göçmen olduğunda kendi kök ülkene dair de bener bir gerçekliğin farkına varıyor insan.
Burası fakirliğin kitabını yazabilecek bir kıta, aynen Ortadoğu gibi. Günübirlik yaşamların alabildiğine şansa bırakıldığı ve öylesine nefes alışların bile bir karnaval havasında coşkuyla gerçekleştiği bir kıta. Toprak ve su bol. İlkim nefis. Bereket dağdan, taştan ve ırmaklardan, denizlerden fışkırıyor. Üstelik insan az, toprak geniş. Çok iyi yaşayabilirler. (Bu noktada kibirli bir beyaz bakış açısı ile yapılan bu değerlendirmeyi tekrar gözden geçirmeyi öneriyorum. İyi yaşam dediğin ne ola? Bunu beyaz adam gelmeden önceki iyi yaşamlara bakıp yeniden düşünmek gerekir zannımca) Ülkeler beyaz adam sonrasında sürekli yozlaşmış yöneticiler görmüş ve darbelerle sonuçlanan güç savaşları yaşanmış. Sonuçta eğitimsiz ve gücü budanmış bir halk kalmış geriye. Buna rağmen cömert doğanın onlara bahşettiği coşkuyu sürdürdüklerini çok net söyleyebilirim. En zor mahalleler, en yoksul topluluklar dahi günlerini sakince geçiriyor. Karnavalı ve süsü eksik olmayan bir yer bu kıta. (Uyuşturucu kartelleri, silahlı çeteler ve diğer kıtaları düşleyen kaçakları düşünerek bu noktada fazla romantik olmamayı öneriyorum)
Gelelim Buenos Aires`e; burası zengini zengin, fakiri çok fakir yerlerden biri. Avrupalı bir toplum. Üstelik kentin kocaman bir merkezi var ve burası rahatlıkla söyleyebilirim ki Avrupa`daki hemen her şehirden daha modern, gösterişli ve temiz. Tarihi binaları, dini yapıları, geniş caddeleri, düzenli ve yemyeşil sokakları ve parkları, eğlenmeyi yaşamın ana amacı haline getirmiş, bu işin hakkını veren insanı ile harika bir kent. Zengini zengin. Dünyayı gezmiş pek çoğu. Ama fakiri gerçek bir yoksulluk yaşıyor. Orta sınıf sosyalist bir adanmışlığın sınırları genişletememe tuzağında yıllardır. (Bunun iyi yanı, sosyal ve kültürel standartların epey yüksek belirlenmiş olması. Ulaşılabilir ve sürdürülebilir bir ortam yaratmış sol yönetimler ve halkın bunca kültürlü olmasında bu politikaların payı büyük) Şimdilerde, geçmişte de olduğu gibi bu tuzağın ve ekonomik çıkmazın pençesinden kurtulma savaşı veriyor. Zorlanan halk dayanıyor. Her iki yöne de savrulabilecek bir durum bu. Sonuçlarını göreceğiz yaşayarak.
Buraya dair sadece yoksulluğu gösteren videolar izledikçe üzülüyorum. Türkiye`ye dair sadece yemek, Sultanahmet ve Kapadokya videolarının olması gibi bir haksızlık bu durum da. Burası her bir ülkenin kendi halkı, kültürü ve iklimi ile muazzam zenginlikte bir coğrafya. Sadece yoksulluğu ve yozlaşmış yönetimlerin sonucu ekonomik görüntüyü görmek kıtaya da insanına da haksızlık. Elbette zengin turları ile gelip iki dans, bol yemek, tıkanana kadar içki ve iki haftada sadece turist tuzağı cazibe noktaları görüp kıtayı fethettiğini düşünmek de bir o kadar anlamsız. Şunu net söyleyeyim, iki yıla yakın bir zamandır hemen her gün bu şehrin farklı yerlerini geziyoruz ve hala bilemediğimiz ne çok yer olduğuna şaşırıyoruz.
Göçmenlikte iki yıla gelirken buranın kötü yanlarını görmem, kök ülkemin hasreti ile kavrulup orayı gözümde cennete bürümem gerekirdi. Oysa burayı gün geçtikçe daha çok anlıyor, beğeniyor ve seviyorum. Bakalım çocuklarım ne zaman bu kafaya gelecekler?